Kepçe Olup, İnsanları Kurtarmak İstedim

Yazarımız Naif Karabatak, 6 Şubat depremini konuşmaya devam ediyor. Kent Konseyi Başkanı H.Sinan Temel’le depremin insanımıza, kentimize ve kültürümüze yönelik etkilerini konuştu.

Söyleşi 26.11.2023 19:15:00 7
Kepçe Olup, İnsanları Kurtarmak İstedim

Yazarımız Naif Karabatak, 6 Şubat depremini konuşmaya devam ediyor. Kent Konseyi Başkanı H.Sinan Temel’le depremin insanımıza, kentimize ve kültürümüze yönelik etkilerini konuştu. 

Yazarımız Naif Karabatak, “6 Şubat’ta meydana gelen depremi, bu kez kentlilik bilinci ve şehir kültürü açısından değerlendirmek istedim. Bunun için en önemli isim kuşkusuz Kent Konseyi Başkanı, sevgili dostum H. Sinan Temel’di.

Temel’le, deprem anını, ağır hasarlı binadan ailece kurtulmalarını, sonrasını, yapılan çalışmaları, aksayan yönleri ve en önemlisi de depremin insanımıza, kentimize ve kültürümüze yönelik etkilerini konuştuk. İlgiyle okuyacağınızı umuyorum” dedi.

Söyleşiyi gazetemizin 4 ve 5’inci sayfalarında ve gazetemizin web sitesi olan gunebakisgazetesi.com’da okuyabilirsiniz…

 

Kent Konseyi Başkanı H. Sinan Temel:

“Kepçe Olup, İnsanları Kurtarmak İstedim”

***

Başlarken…

6 Şubat’ta meydana gelen depremi, bu kez kentlilik bilinci ve şehir kültürü açısından değerlendirmek istedim. Bunun için en önemli isim kuşkusuz Kent Konseyi Başkanı, sevgili dostum H. Sinan Temel’di.

Temel’le, deprem anını, ağır hasarlı binadan ailece kurtulmalarını, sonrasını, yapılan çalışmaları, aksayan yönleri ve en önemlisi de depremin insanımıza, kentimize ve kültürümüze yönelik etkilerini konuştuk. 

İlgiyle okuyacağınızı umuyorum…

 

-6 Şubat, sabah 04:17’de yaşanan depremin çok büyük olduğunu, tahayyül etmekte zorlanacak kadar büyük olduğunun artık farkına vardık. O anı yaşayan birisi olarak, yaşadığınız tabloyu anlatabilir misiniz?

Çocuklarımın ‘Deprem oluyor’ çığlığı, beton ve tahta kırılma sesleri ve beşik gibi sarsıntı ile birlikte uyandık. Uyanma sayılmaz aslında, yerimizden fırladık ve birbirimize doğru koşmaya çalıştık. Öyle bir sarsıntı vardı ki, değil dışarı çıkmak, ayakta bile durmak zordu. Kırılma sesleri beynimizi tırmalıyordu. Birbirimize sarıldık, sanki son sarılmamız olacakmış gibi sıkı sıkıya sarıldık, bir yandan da dualar ediyorduk. Sarsıntı devam ediyordu.

-Kaçma çabanız oldu mu?

Kımıldayamıyorsun, yatağın/divanın yanına cenin pozisyonu almaya çalıştık, dört kişiydik ve zor sığıyorduk. Bir yandan da bulabildiğimiz yastıklarla özellikle başımızı korumaya çalışıyorduk. Elektrikler de kesilmişti.

Böyle sahneler sadece filmlerde olur sanıyordum

-Öylece beklediniz…

Evet, bu arada dışarıdan feryat figanlar, bağırmalar yardım isteyenler, tanıdıklarının isimlerini haykıranlar.

Aman Ya Rabbi! 

Böyle sahnelerin sadece filmlerde olacağını sanırdım.

Sarsıntı durur gibi olur olmaz çocuklarım biri cep telefonu ile bir yerlere ulaşmaya çalışırken diğeri de sürünerek yaklaştığı pencereden bağırarak yardım istiyordu.

Şu GSM operatörleri yok mu? Böyle bir durumda çekmeyecekse daha ne zaman çekecek ki?

Çekmiyordu, kimseye ulaşamıyorduk. Sadece oğlumun telefonu ile birkaç yere ulaşabildik, yerimizi ve durumumuzu söyleyerek yardım getirmelerini istedik.

Çocuklarım sıra ile pencere kenarına sürünerek gidip yardım istiyordu. Bir ara oğlumun “Aman Allah’ım yan bina tamamen çökmüş” dediğini duydum, daha da korkmaya başlamıştık.

Pencereden atlamayı düşündük ama aşağısı pek görünmüyordu görünenler de beton ve demir yığınlarıydı.

Dışarıdan feryatlar, yardım isteyen sesler gelmeye devam ediyordu. Ara sıra da “merak etmeyin yardım geliyor, sakin olun” diye sesleri duyuyorduk ama ben, bizi teselli ediyorlar, kimsenin geleceği yok diye düşünüyordum…

Çocuklarım, bağırmaktan neredeyse sesleri kısılmıştı ama bina her an yıkılabilirdi, bu korku ve çaresizlik karşısında şoktaydık adeta ve yardım istemeye devam ediyorlardı.

Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum, bir ara “itfaiye geldi” sesi ile heyecanlandık. Çocuklarım tekrar pencere kenarından seslenmeye başladı, itfaiye gelmiş ama önce karşı dairedekileri sıra ile indirecek sonra bizim tarafa geleceklermiş. Çıldırtan bir bekleyiş başlamıştı. Sonunda bize de geldi şükür.

Bu arada kayınbiraderim oğlu ile gelmiş aşağıdan bize moral vermeye çalışıyordu.

-Evden nasıl kurtuldunuz ve saat kaçtı?

İtfaiye önce bulunduğumuz odanın pencereye yaklaşmaya çalıştı ama olmadı, sepet gelmiyordu. Yan odaya yaklaşmasını istedik. Oraya da ulaşmadı. Tek çare balkondu ama o odanın kapısını devrilen dolaplar sıkıştırmış açılmıyordu. İtfaiyeden kazma ya da balta gibi şeyler istedik ki kapıyı kıralım ama yokmuş. Umudun yerini telaş ve korku almıştı. Kapıyı kıracak şey yoktu. Oğlumla yerdeki bir dolabı zar zor kaldırarak kırmaya çalıştık ama olmadı, kapının arkası dolu olduğu için kıramadık, zaten ayakta zor duruyorduk. İtfaiye görevlisi balkona çıkmazsanız geri gitmek zorunda olacaklarını söyleyince paniğimiz daha da arttı. O anda kırmak istediğimiz kapının kolunu bir şekilde yerinden çıkardım ve kıramadığımız kapının camına vurmaya başladım. Epey uğraştan sonra kırabildim şükür ama geçebilir miydik bilmiyorduk, dardı çünkü. Derken sıra ile ailemi o delikten içeriye zorla da olsa geçirmeye başladık. Sıra oğluma geldiğinde sen geçmezsen ben geçmem diye diretince mecburen ben de geçtim ve çok şükür oğlum da geçti. Balkona çıktık ve oraya kadar uzanmış İtfaiye aracının sepetine zar zor girdik. Aşağıdakilerin bağrışları bizlerin gözyaşı arasında aşağıya inebildik. Yalınayaktık sadece çorap giyebilmiştik. Yağmur yağıyordu. Ortalık ağarmak üzereydi, saati sorduğumda 8’e geldiğini söylediler. Yaklaşık 3 saat binada kalmıştık. Elhamdülillah sağ salim dışarı çıkabilmiştik.

-Hem Kent Konseyi başkanı olarak hem de insani yönünüzle baktığınızda, şehir ve insan açısından, dışarıya ilk çıktığınız ve havanın aydınlık olduğu zamanda gördüğünüz tabloyu anlatabilir misiniz?

Dediğim gibi itfaiye bizi binadan çıkardığında ortalık ağarmak üzereydi. Etraftaki insanları, yıkılmış binaları seçebiliyorduk. Sitemizdeki diğer bina yerle bir olmuş, enkazda kalanları kurtarmak için canhıraş bir çalışma vardı. Seslenen, bağıran, ağlayan, elleriyle enkazı kaldırmaya çalışanlar. Hava yağmurlu ve kasvetliydi. Filmlerde olur sandığım bir sahne vardı ne yazık ki. 

Kepçe Olmak İstedim

-Yardım isteyenlere el uzatamamak, nasıl bir duygu?

İnsan hiç demir kesme makası olmak ister mi? İnsan hiç kepçe olmak ister mi? Biz istedik. Sağa sola çırpındık ama ne çare. Enkaz altında seslerini duyabildiğimiz insanları kurtarabilmek için neler olmak istemedik ki. Bu andaki çaresizliği anlatmak imkânsız…

-Depremin ilk üç günü hep tartışıldı, daha da tartışılacak gibi. Sizin gözleminizle Adıyaman’a ilk yardım saat kaçta geldi, ilk suyunuzu ne zaman içtiniz, bir ekmek dahi olsa ilk yiyeceğinizi ne zaman yediniz?

Doğrusu buna cevap vermem çok zor. Günlerce enkazın başındaydık. Hem insanlara yardım edebilmek hem de enkazın durumunu görmek için bir yere ayrılamıyorduk. Sığındığımız yer de şehrin dışındaydı. Dolayısıyla buna net bir cevap veremiyorum. Açlığı, susuzluğu ne zaman hissettim hatırlamıyorum. Muhtemelen aynı yerde kaldığımız dostların getirdiği ekmeği paylaşıp yedik, akşam karanlık basmıştı.

-Birinci derece yakınlarınızın vefat etmediğini biliyorum ama akraba, arkadaş olarak kaybınızı rakam olarak alabilir miyim, malum sadece rakamlarla anlatabiliyoruz.

Ne yazık ki bu felakette giden canlarımız rakam oldu, isimler gitti sayılar geldi adeta. Rabbim hepsine rahmet etsin. Şu anda net bir rakam veremiyorum. Arkadaş, akraba, komşu… o kadar çok ki. İlla sayı istersen şehrimizde vefat edenlerin hepsini say derim. Küçük bir şehirde yaşıyoruz, bir şekilde bağınız oluyor insanlarla, dolayısıyla bütün vefat edenler bizim için bir kayıp oldu. Mevlâ’m rahmet eylesin. 

-Bazı kayıplarla ilgili konuşmak bile zor geliyor. Mesela ben, depremde ailesiyle birlikte kaybettiğimiz, aynı zamanda ortak dostumuz olan, 45 yıllık can yoldaşım İsmail Hakkı Koçak’la ilgili elime kalemi alıp, birkaç cümle bile yazamıyorum. Sen anlatsan, ne derdin? 

İsmail kardeşim… Hangi kelimeyle anlatayım bilmiyorum ki. Güzel insan, tevazu ve iyilik timsali kirvem İsmail, yaşarken adeta melek gibi bir insandı, melek olup gitti. Her hatırladığımda içim burkulur. Allah rahmet eylesin. Hatırladıkça boğazımın düğümlendiği o kadar çok dostumuz var ki…

-Kentlilik bilinci açısından baktığınızda, deprem ve sonrasındaki süren sıkıntılar, hangi değerlerimizi yaralıyor?

En başta ahlaken çok ciddi yaralar aldık. Onarılması, telafisi belki nesiller sürecek yaralar. Ticaretten, dayanışmaya, paylaşmaya kadar insani birçok hasletimiz ciddi yaralar aldı. Fedakârca yardım eden, paylaşan insanlarımızı tenzih ediyorum. Bunun yanında kent kültürümüz, kent kimliğimiz, şehrimize aidiyet duygumuz, mekân algımız, hatıralarımız çok ciddi yaralar aldı.  İyileşmesi çok ama çok zaman isteyen yaralar bunlar. Bu şehirde doğup büyüdüm, neredeyse her sokağını bilirdim. Şimdi bırakın sokaklarını, geçtiğim mahallelerini bile tanımakta zorlanıyorum. Hafızamız kayboldu, bilincimiz gitti. Yeni nesle nasıl bir şehir, nasıl bir bilinç aktarabileceğiz doğrusu bilemiyorum.

Kendimizi ve şehri tanıyamıyoruz 

-Deprem, Adıyaman’ın insanını öldürdü, binalarını yıktı, alt ve üstyapıyı mahvetti ama bir de görünmeyen değerlerimizi yok etti. Bunlardan bazıları kültürel ve sosyal doku, anılar, bilinirlilik, ortak değerler gibi. Bu konuda görüşünüzü merak ediyorum.

Ticaret mekânlarımız, ibadethanelerimiz, mahalle ve sokaklarımız, komşuluk bağlarımız hasar aldı, kimi de yıkılıp gitti. Şehir olmanın, toplum olmanın göstergesi olan birçok özellik yok şimdi. Dağıldık; Şehirle ve insanlarımızla ilgili anılarımız yerle bir oldu. Darmadağınık olduk. Bina anlamında belki yenileri yapılacak ama toplum olma, şehir olmanın ruhunu, şehrin ruhunu geri getirebilecek mi, bilmiyorum. Sosyal doku ciddi bir şekilde hasar aldı, psikolojimiz bozuldu. Şimdi tenha sokakları, enkaza dönmüş yolları şuursuzca yürüyoruz. Kendimizi ve şehri tanıyamıyoruz. İnsanlar mı yabancılaştı yoksa yabancılar mı çoğaldı bilemiyorum ama aşina olmadığımız o kadar çok sima var ki. Gidenler gelmek istiyor ama kalanlar, kalakalmış orta yerde. Öyle bir şehir oldu ki gitmek de zor kalmak da kalıp yaşamak da. Ama umutlu olmak zorundayız. Bu şehir için gösterilen her çabaya umudu, umudumuzu da katık etmeliyiz. Bu şehir bizim, biz bu şehiriz. Belki çok zaman alacak ama eskisinden daha güzel bir şehir inşa etmek zorundayız. En azından çocuklarımız için bunu yapmamız lazım.

-Depremin ilk günlerinden bugüne kadar çadır, konteyner, prefabrik ev gibi ‘geçici yerleşim’in yer olarak tercihi doğru muydu, farklı bir yer olabilir miydi?

Bunlar için bugün daha sağlık düşünebiliyor, o günlerde alınan birçok kararı bugün eleştiriyoruz, haklıyız da. Ama o günler çok zor günlerdi, bir an önce sığınacak, hayatımızı devam ettirebilecek yerlere ihtiyacımız vardı. Bunun için de hızlı karar alınmalıydı. Uzun vadeli düşünmek elbette zordu. Havaların çok soğuk olması da tedirginlik oluşturuyordu. Ama yine de bu kararı alanlar il dışından geldiği ve depremi yaşamadıkları için daha sağlıklı düşünebileceklerinden daha iyi etüt edebilirlerdi. Ayrıca konteynerlerin yerleşimi mahremiyete uygun, alt yapısı sağlam olarak yapılabilirdi. Bir kısmında bu konuda sıkıntılar hala yaşanıyor.

Yağmur Geldi, Toz Yutmaktan Kurtulduk!

-Adıyaman’da enkaz kaldırma çalışmalarının yaşayan insanlara zarar veremeden, sağlığını etkilemeden ve sürekli depremi hatırlatırcasına uzun süreyi kapsamasının sizce ana sebebi nedir?

Beceriksizlik, iş bilmezlik, tecrübesizlik diyeceğim ama bu işi yapan firmalar dışarıdan geliyor ve koca koca firmalar. Bu yüzden daha ileri gidip ihmal, kasıt, umursamazlık ve yasa tanımazlık diyeceğim. Çünkü nasıl yapılacağı konusunda usul ve esaslar açık açık ve detaylı bir şekilde yazılı olmasına rağmen bunların çoğuna uyulmadı. Şikayetler, eleştiriler dikkate alınmadı. Firmalar bildiklerini okumaktan geri durmadılar. Şükür ki yağmurlar geldi de toz yutmaktan büyük oranda kurtulduk. İnşallah bugüne kadar bize yutturulan tozlar insanlarımızı hasta etmez. Uzamasının esas nedeni olarak mülk sahiplerinin itiraz ederek yasal süreci başlatmalarını söyleyebiliriz.

En Önemli Üç Sorun; Barınma, sağlık ve ahlak.

-Adıyaman’ın şu an size göre en önemli üç sorunu nedir?

Barınma, sağlık ve ahlak. Gidenlerin de gitmeyip/gidemeyip kalanların da öncelikli sorunu barınmadır. Kalıcı konutların ve yerinde dönüşümün bir şekilde harekete geçirilmesi gerekmektedir. Hastane eksikliği ve sağlık çalışanlarının başka illere gitmesi sonucu sağlık hizmetlerinde ciddi sıkıntılar, buna bağlı olarak şikayetler yaşanmaktadır. Sorunlar konuşulurken genelde maddi şeyler öne çıkarılmakta, ahlakta yaşanan yozlaşma gözden kaçmaktadır. Fahiş fiyatlardan, hırsızlığa, şahsi menfaatler yüzünden yanlış şeylere tevessül edilmesi, bencillik ile paylaşma ve dayanışmanın azalmasına kadar bireysel ve toplumsal bozulmalar hep ahlaki yozlaşmanın sonucudur. Bu nasıl çözülür ya da düzeltilir, doğrusu üzerinde çok ciddi çalışmalar gerektiren bir konudur. Yıkılan binalar yeniden yapılır, şehir yeniden inşa edilir ama bozulan ahlak çok zor tamir edilir.

-Konteynerlerin geçici bir yaşam alanından daha çok, kalıcı bir kültüre dönüşebileceği endişesi sadece bende yok değil mi, sizde de var mı?

Maalesef bende de var. İnşallah kalıcı konutlar bir an önce biter ve bu endişemiz de gider. Ama esnaf çarşıları için fazla iyimser değilim, inşallah yanılırım.

Yakın Vadede Umutlu Değilim

-Yapımı devam eden kalıcı konutlar, devletimiz tarafından yapılacak meydanlar, çarşılar, kurumlar, kuruluşlar, okullar, hastaneler.. bütün bunlar tamamlandığında Adıyaman’ın geleceğine yönelik umudunuz var mı ve bu umut, ne kadar güçlü bir umut?

Umutlu olmak zorundayız ama bu zorunluluk bazı gerçekleri ifade etmekten de alıkoymamalı.

Gidişata bakıldığında pek de umutlu olunamıyor, en azından yakın vadede bunu söylemek çok zor.

-Deprem nedeniyle Adıyaman’dan gidenlerin, Adıyaman’a geri döneceğini düşünüyor musunuz?

Umut ediyorum ama dönmek için gerekli şartların oluşması geciktikçe gelmeleri de zorlaşacaktır. Gidenlerin birinci kaygıları can güvenliği idi. Daha sonra gidişlere barınma, yaşam standartlarının düşmesi ve istihdam gibi nedenler etkendir. Tabi başka nedenler de sayılabilir. Kalıcı barınma konusunda henüz çözülmüş bir şey yok. Konteyner yaşam alanları geçici olduğu için buralarda bir düzen tutturmak zor. Bu konunun en kısa zamanda çözülmesi gerekiyor. Kiraların fahiş olması da bir başka caydırıcı sebep olmaktadır. Beyin göçünün yanında iş yerlerinin zarar görmesi neticesi çalışma alanlarının daralması bir diğer sebep olarak söylenebilir. İnsanlara bu konularda yeterli güven hissettirilirse tamamen değilse bile geri dönüşler olacaktır. Uygun şartlarda barınma meselesinin halledildiğini, kaliteli sağlık ve eğitim hizmetinin olduğunu, çalışma alanlarının oluştuğunu, iş adamlarına gerekli destekler verilerek ekonomi ve sanayinin canlandığını gören insanlar elbette hatıralarının olduğu, doğup büyüdüğü topraklara geri gelecektir. Ancak şartların iyileşmesi geciktikçe geri dönme fikirleri de azalacaktır, buna engel olmak gerekir.

Adıyaman’ı Terk Etmeyi Hiç Düşünmedim

-Son olarak, depremin ilk gününden bu yana Adıyaman’ı kısa süreli gezi ve ziyaret hariç terk etmediğinizi biliyorum. Hiç ‘çekip gitmeyi’ düşündünüz mü?

Ne yazık ki düşünmedim, düşünemedim. Çevremden bazılarına, belki de birilerine, bir şeylere sinirlendiğimden, çekip gitmelerini söyledimse de kendim için düşünmedim. “Ne yazık ki” dedim, belki dışarıda bir yerlerde daha iyi şartlarda düzen kurabilirdim ama olsa bile gitmezdim, gidemezdim. O kısa gidişlerde bunu da düşündüm ama ne ben ne de ailem bunu istemedi.

-O günü size tekrar yaşattım ama faydalı olacağını düşünüyorum, çok teşekkürler.

Rabbim bir daha kimseye böylesi hatta daha azı bir felaket yaşatmasın. Hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum. Bu konudaki hassasiyetiniz için de size, şahsınıza ve Güne Bakış Gazetesine teşekkür ediyorum.


Haber Kaynak : Editör
Sefer Akgül
27.11.2023 18:53:38
Çok duygulandım. Sizlere teşekkür ediyorum. Deprem anında çığlıkları duyup o karanlikta bir şey yapamayınca hala kendimi suçlu hissediyorum

Abdulkadir Kılınç
27.11.2023 22:04:59
Rabbim birdaha böyle felaketleri yaşatmasın inşaAllah Sinan başkanımada çok geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum kendisini tanımak ve ortaokulda sınıf arkadaşı olmakla gurur duyuyorum tüm Adıyaman şehrine selam ve dualarımı gönderiyorum.

Ömer KIRMIZI
27.11.2023 22:34:25
Sayın Sinan hocama ve sayın Naif beye çok teşekkürler güzel bir yazı olmuş emeklerine sağlık.

Hamit Yaşar
28.11.2023 11:23:25
Yüreğine sağlık

Sinan Temel
28.11.2023 14:42:52
Duygularını yorumda paylaşan dostlarıma teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Selam ve dualarımla...

Veysel ocak
28.11.2023 23:57:30
Deprem olmadan once mesela Marmara depreminden sonra hiç bunları düşünüp yorumladinizmi biz bu yaşananları derinden yasadik neler hissettiğini ziaz çok anliyoruz uzuntulerinizi paylasiyoruz gücümüz yettigincede yardımda bulunmaya çalıştık selam ve saygilarimla

Abidin
11.12.2023 19:26:32
Allah bir daha yaşatmasın kimseye...


Batman Petrolspor bir yıl aradan sonra TFF 2. Lig’e yükseldi

Cizre Kadın Futbol Takımı, play-offlarda

Şanlıurfa’da su kuyusuna düşen yavru kedi kurtarıldı

Gazze'de Can Kaybı 34 Bin 388'e Yükseldi

Aynı fabrikada çalıştığı arkadaşını öldürdükten sonra intihar etti

Gaziantep’te uyuşturucu tacirlerine şafak operasyonu: 5 gözaltı

Polis memuru arazi kavgasında ağabeyini öldürdü

  • Cumartesi 31.3 ° / 19.6 ° false
  • Cumartesi 31.3 ° / 19.6 ° false
  • Pazar 31.5 ° / 19.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 30 1 3 59 93
2.Fenerbahçe 33 27 1 5 57 86
3.Trabzonspor 33 17 12 4 13 55
4.Beşiktaş 33 15 12 6 6 51
5.İstanbul Başakşehir 33 14 12 7 6 49
6.Rizespor 33 14 13 6 -6 48
7.Kasımpaşa 33 13 13 7 -4 46
8.Antalyaspor 33 11 10 12 0 45
9.Alanyaspor 33 11 10 12 -3 45
10.Sivasspor 33 11 10 12 -5 45
11.Adana Demirspor 34 9 11 14 2 41
12.Samsunspor 33 10 14 9 -6 39
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 33 10 13 10 -10 37
15.Konyaspor 33 8 13 12 -13 36
16.Gazişehir Gaziantep 33 9 17 7 -13 34
17.Fatih Karagümrük 33 8 16 9 -5 33
18.Hatayspor 33 7 14 12 -9 33
19.Pendikspor 33 7 17 9 -31 30
20.İstanbulspor 33 4 22 7 -35 16