Hamza Çelenk


Tih Çölü Temizler mi?

Kendi hakkımız dışında olanı ısrarla talep ettiğimizi gördük. Bitik yürekleri, hayatlarında metadan başka bir anlamı olmayanları gördük. Sokakta  gördüğü felakete bakmadan geçenleri, emin sözler söyledikten sonra günaha ve suskunluğa ortak olanları gördük.


Koca peygamber asasını denize vurdu, deniz yarıldı ve herkesin gözü önünde insanlar yarılan denizi aşıp karşıya vardı. 

O güne kadar onlar, firavundan çeşitli eziyetler görmüşlerdi. Fravun onlara esir hayatı yaşattı, rızıklarına mani oldu, oğullarını öldürdü. Tüm kutsal kitaplarda bu anlatı defalarca dile getirilir.  Kendilerine armağan gelen bu kurtuluşa rağmen kendilerini firavunun zulmünden, baskısından, hoyratlığından kurtaran peygamberi ve o peygamberin Rabbini çok erken unuttular. Samiri'nin buzağı onlara daha cazip geldi.

Çünkü, o buzağı kendilerine bir sorumluluk yüklemiyordu. Onlar kendilerine sorumluluk yüklemeyen bir tanrı istediler. Bununla, birbirlerine zulüm ettiklerinde o zulme ses çıkaran kimse olmayacaktı. Oysa, Peygamber Tur Dağı'na çıktığında onların hayatlarını dizayn edecek emirler getirmişti. O emirler onlara çeşitli sorumluluklar yüklüyordu. Öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın, komşunun evine tamah etmeyeceksin.. 

Bu büyük bir sorumluluktu. Bu sorumluluktan kaçmak için kendilerine bir Samiri gerekiyordu bir de Samiri'nin altından yaptığı buzağı. Onları firavunun zulmünden kurtaran, onları kızıldeniz'den geçiren koruyucuyu unuttular. Sorumluluk almamak için unuttular. Koruyucu, peygamberine onların kırk yıl Tih Çölünde kalması emrini verdi. Çünkü onlar günaha bulaşmışlardı ve bu günah ile Kenan'a varmaları imkansızdı.

Kenan'a varmak için temiz olmak gerekiyordu. Kenan'a varmak için Tur Dağı'ndan indirilen emre riayet etmek gerekiyordu.

Kırk yıl çölde kalacaklardı. Bu, köhnemiş düşünceyi başka bir şey temizleyemezdi. Onlardan sonra gelen, onların günahlarından beri bir nesil ancak temiz olarak Kenan'a gidebilirdi.

 Tih Çöĺü bizim de hayatımızda, biz de bir Tih Çölü sendromu yaşıyoruz. Çöldeki kum görünmüyor, görünen umursamazlığımız. Altından buzağı yok, Samiri yok. En büyük Samiri hoyratlığımız, en büyük buzağı suskunluğumuz. İmanın rüknü gibi sarıldık suskunluğa. Oysa ensemizde ölümü gördük, buna rağmen insanlığın bitişine ses çıkarmadık.

Kendi hakkımız dışında olanı ısrarla talep ettiğimizi gördük. Bitik yürekleri, hayatlarında metadan başka bir anlamı olmayanları gördük. Sokakta  gördüğü felakete bakmadan geçenleri, emin sözler söyledikten sonra günaha ve suskunluğa ortak olanları gördük. Komşusunun açlığı bir tarafa, onun sofrasındaki rızka göz koyanları gördük. 

Emin sözler söyleyenin, amir sözlere kurban edilişini gördük. Talanin, tel'inden daha fazla rağbet gördüğünü; kabahat işleyenlerin ıslık çalar gibi sokaklarımızdan geçişlerini gördük. Bunu yaparlarken yanlış yaptıklarını biliyorlardı. Bu yanlışı kendilerine hak görüyorlardı. Buzağı yok, Samiri yok... yanlış var, suskunluk var, merhametsizlik var, yalan var...

Şimdi söyleyin bakalım. Bir Tih Çölü bizi temizler mi?