Hamza Çelenk


Sensizlik Biraz Umursamazlıktır Leyla

Sensiz nefesler gaddar, ıslıklar anlamsız olur. Havayı sensiz soluduğumuzda yanar boğazımız, yutkunamayız. Safran olur damağımız ve safranın tadına döner sesimiz. Buzlaşır zaman ve mekân. Bu yüzdendir kavuruculuklarına rağmen çöllerin soğuk olur yüzü. Kavursa da güneş kumu, bir izbe yerde bekler donmuş yanımız.


Leyla'ya

Umursamadın yağmurları. Kumlaştırırken zaman toprağı, yağmurun her bir damlası bir derde devaymış Leyla. İlkin boşalır bir bardağa boşalır gibi. Kuşatır caddeleri ve ıslanır kaşlarımız, rutubetlenir kirpiklerimiz. Çiğ derler buna, bazen kırağı. 

Bundan esinlenerek beste dizer müzisyen. Hissederek kelime arar şair. Yaşayarak titremeye başlar mürit şeyhinin dizinin dibinde.  Alırlar ürkekçe sessiz düşündüğümüz kelimelerimizi. Esir eder kendine hecelerini, dönüştürür anlamsız harf yığınlarına. Çırılçıplak, anlamsız kalır kelimeler. Sersefil olur ve pişmanı olurlar hayatın. Hiçbiri seni anlayamaz Leyla.

Nü demeye çalışır yeni yetme ressamlar bu hale. Bir anlam yükleme derdine düşer dilbilimciler. Kökenini illa da bir şeye dayandırmaya uğraşırlar. Uğraştıkça uzaklaştırırlar kökünden. Başka mecraya kayar anlam. Kökünden türetirler bir sürü ilgisiz kelime. Bilmezler her şefkatin ve her sevginin kökeni sensin Leyla.

Sensiz nefesler gaddar, ıslıklar anlamsız olur. Havayı sensiz soluduğumuzda yanar boğazımız, yutkunamayız. Safran olur damağımız ve safranın tadına döner sesimiz. Buzlaşır zaman ve mekân. Bu yüzdendir kavuruculuklarına rağmen çöllerin soğuk olur yüzü. Kavursa da güneş kumu, bir izbe yerde bekler donmuş yanımız. 

Seni kaybedince umudumuz zaten kayıpmış. Umudu bilmem sen mi bana anlatacaksın; yoksa Kays gibi çöllere mi düşeyim anlamam için? Bu yaştan sonra kumlar tanımaz beni ve yön bulmada kullandığım güneş beni çapraza alır, yöne kör olurum. Ayaklarım şişer yürüyemem sana varmak için, gözlerim şişer göremem cemalini, dilim şişer haykıramam, ulaştıramam sesimi geçen kervana. Çöl onun için Kays’tan öte benim Leyla. 

İçimde senden kalan derin bir yara vardır. Her karanlık sokakta hala korkarım. Köpek sesine titrer, ona rağmen her gece sonbahardır deyip istasyon caddesini arşınlarım. Bu şehirde hiçbir cadde varmaz limana. Hala boşuna beklerim gemileri bu kırsalda.

Sabahları öğrenciymişim gibi kampüsün yolunu tutarım. Şehir soğuk ve mevsim kışsa bir sıcaklık yayılır caddelere. Beklerim ve bir sonuç çıkmaz bekleyişimde. Benimki sadece bir avuntuymuş Leyla…

Sen umursamazken yağmurları o, alır yayar buhar tutmuş bir camda siluetini çocukların.   Bir ressamın bakışı ile yağmur tanesi beni sana, seni hayata bağlar. Ressamların portelerdeki imzaları bir sise dönüşür, bir buluta. Biraz buhar ve biraz duman olur tablo.   Her bir nişanı biraz karmaşa, biraz da sensizliktir Leyla. 

Senden öncesinden haberdar olmak için zamanda bir yolculuğa çıkarım. Gırnata’da Tufeylin oğluna Hay’ı sorarım. Arabî ile seyyahı olurum mağripten maşrike tüm beldelerin. Endülüs’ün şehirlerinden ruh alır, serperim geçtiğin tüm yollara. Bedevi ve hadarilerin kılcal damarlarında dolaşırım Tunuslu Bilge Şehir Kadısı Haldun’un dizi dibinde. Kuşanırım ilmi ve irfanı çıkarım Hama Meliki Ebu’l Fida’nın ilim meclislerine. Selâhattin’ce bakarım Kudüs’e ve bir ağıt yakarım yetim torunlarına. Yakılan tüm kitaplar için yas tutarım. Tüm bilgelerin yönü Hicaz’dır diye yollarına dikilirim. Belki sana dair bir emare bulurum Leyla. 

Bunca yeri arşınlamaya değmez diyeceksen, bir bayırın kenarında harabeler arasına tünerim. Kekiğin, zencefilin, ıtırın, yaban gülünün kokusundan kendimden geçip bir hoş olurum. Bilirim sen yine anlamsız bakacaksın yüzüme Leyla. 

Her şey seni çağrıştırıyor. Çocukça masumiyet sensin, baharca yeşeren sen. Güneşin doğuşu sanki sana ayarlı, batışı umudumuza Leyla. 

Seni içimde yıllar boyu ararken, farkına vardım ki sensizlik biraz da umursamazlıktır Leyla.   

(dervişe sitem'den)