Şerife Güler


Köksüzler

Birini kaybettiğinde kırk gün boyunca kırk mum yanarmış ve her gün bir mum sönermiş. Son gün geldiğinde tek mum hiç sönmezmiş. O mum bir ömür boyu insanın yüreğini yakar burnunun direğini sızlatırmış.


Zaman her şeyin ilacı, zamanla acılarımız hafifliyor. Sönmüyor, kül olmuyor acımız ama ilk gün gibi de değiliz. ‘Bir Zamanlar Çukurova’ dizisinde Hünkar hanım vefat ettiğinde oğlu Demir’e eşi Züleyha  bir hikaye anlatmıştı. Birini kaybettiğinde kırk gün boyunca kırk mum yanarmış ve her gün bir mum sönermiş. Son gün geldiğinde tek mum hiç sönmezmiş. O mum bir ömür boyu insanın yüreğini yakar burnunun direğini sızlatırmış. İnsan hangi yaşta olursa olsun, ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın kaldıramadığı, kapatamadığı duygularla karşılaşıyor. 

Depremin üzerinden on ay geçti. Acıların tarifi yok, acıları içimizde yaşıyoruz. On bir il bir anda aynı korkuyu yaşadı, yıkımların ve kayıpların derecelerine göre farklılaştık. Temel ihtiyaçlarımız konusunda ortaklık yaşadık, endişelerimiz aşağı yukarı aynıydı. Ancak bir yakınını kaybeden ile depremi yaşayan bir olur mu? 

Aylardır Adıyamanlı hanımların yanında olan, onları düştükleri kuyudan bir ip sallayıp kurtarmak isteyenler misali elinden tutup hayata, akışa davet eden, onlar için gayret gösteren Lotus derneği bugün akşam bir etkinliği daha düzenledi. 

Konteyner yaşam koşullarında karşılaşılan sorunları paylaştılar, çözüm istediler. Yakınlarda Atm’nin olmayışı, pazar ihtiyaçlarını karşılamak için pazar kurulması talebi en acillerden ve gerçekleştirilmesi kolay olanlardı. 

Etkinlik çerçevesinde hanımların duygularını kolay ifade edebilmeleri için istediği bir ağacın resminin çizilmesi istendi. Çizdiği ağacın kendi zihnindeki yerini, anılarını dile getirdiler. Hanımlardan biri menengiç ağacının aşılanıp fıstığa dönüştüğü gibi kendisinin de depremle birlikte dönüşüm yaşadığını anlattı. Katılım sağlayan bir diğer hanım ağaç topluluğu çizmişti ve konteyner ortamında yaralarını birlikte sardıklarını anlatmaya çalıştığını söyledi. Hanımlardan biri gözyaşları içinde neden hiçbir ağaç çizemediğini anlattı. İyi bir çocukluk geçirmediğini, köksüzlüğünü… 

Depremde köksüz kalanlarımız şimdi nerede? On bir ilde sayısını kesin olarak bilmediğim çocuk, bebek ailesiz kaldı. Günler süren arama kurtarma çalışmalarında bilgi kirliliği söz konusuydu. Rakamlar sosyal medyada belirtilenin çok üzerinde olduğu konuşuluyordu. O günleri hatırlatıp kimseyi üzmek istemiyorum. Bir an önce yakınını defnetmek isteyenler çoğunluktaydı ve kendi imkanlarıyla yakınlarına ulaşanlar gece saatlerinde kayıt edilmesini beklemeden defnettiler.

  Depremde hayatını kaybedenlerin sayısı,  başka şehirlere göç edenlerin sayısı ve kayıp olan köksüzlerimizin sayısının kesin ve net olarak biliniyor mu bilmiyorum. Köksüzlerimiz, hiç hatırlamadığı anne babalarının kendi bedenlerinde, ruhlarında bıraktığı izleri hissedebilecekler mi? Sesin, kokunun, mekanın bir hafızası var. Köksüzlerimiz bir videoda duydukları anne babalarının sesinden tanıyabilecekler mi? Beş yaş üzeri çocuklarımız aileleriyle son günlerini ve sonrasını nasıl anlatacak ya da hiç anlatabilecek mi? Aile ortamında büyüyebilecekler mi? Yıllar sonra köksüzlüğünü dile getiren hanım gibi hiçbir yere ait olamayacak mı?

Yersizlik, yurtsuzluk ve köksüzlük. Bu akşam beni derinden etkiledi. Yeni yerleşim yerleriyle bir nebze mekan sorunu çözüme ulaşacak ama köksüzlüğü nasıl çözeceğiz? Telafisi olmayacak, sarıp sarmalasak bile iyileşemeyecek yaralar var.