Editör


Kalanlar Sağ Olsun!

Bugün 6 Şubat depreminin yıldönümü. Bugün, Adıyaman’ın enkaz altında kaldığı gün. Bugün, binlerce insanımızı kaybettiğimiz gün. Bugün kalanların da yüreğini enkazda bıraktığı gün.


Bugün 6 Şubat depreminin yıldönümü. Bugün, Adıyaman’ın enkaz altında kaldığı gün. Bugün, binlerce insanımızı kaybettiğimiz gün. Bugün kalanların da yüreğini enkazda bıraktığı gün.

Adıyaman dâhil 11 ilde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri, Adıyaman’ın o güne kadar edindiği her şeyi alıp, enkaza dönüştürmekle kalmadı, sevdiklerimizi de elimizden aldı. Kimimizin annesi, kimimizin babası, kimimizin eşi, kimimizin çocuğu, kimimizin ise hepsi birden gitti.

Bir gece önce çok iyiydik. Belki kimimiz hastaydı, ilaç alıp geçecekti. Kimimizin maddi durumu iyi değildi, düzelecekti. Kimimizin canı sıkkındı, moral bulacaktı ama depremle birlikte kimimiz öldük, kimimiz de yüreğini enkaza gömmek zorunda kaldı.

Sadece sevdiklerimiz, güvendiklerimiz, değer verdiklerimiz, gözümüzden sakındıklarımızı kaybetmekle kalmadık, üstüne neyimiz varsa onu da kaybettik. Evimiz gitti, eşyalarımız gitti, mutfağımız gitti, yatak odamız gitti, salonumuz gitti, sakladıklarımız gitti, biriktirdiklerimiz gitti. Belki hiç borcumuz yoktu, artık tonlarca borcumuz oldu, olacak. Belki borcumuz vardı, şimdi katlandı, daha da katlanarak devam edecek. Belki geniş evimiz vardı, şimdi kutu gibi evlerde mutluluk arayacağız. Belki sadece başımızı sokacak kadar küçücük evimiz vardı, şimdi de ona benzer olacak.

Artık ilgi alanımız, merakımız, derdimiz de başkalaştı. Sorunlarımız belki birdi, bin oldu. Belki yüzlerce sorunumuz vardı, yüzlerce yenisi daha eklendi. Sorun üstüne sorun, dert üstüne dert, acı üstüne acı, hasret üstüne hasret, özlem üstüne özlem. Neyi ne kadar ekleyeceğimizi düşünüp duruyoruz, daha ne kadar özleyeceğiz, daha ne kadar dayanacağız daha ne kadar alışacağız.

Alışamadığımız evlerimiz, işimiz, uğraşımız yerine şimdi alışamayacağımız sorunlarla uğraşır olduk.

Artık, konteynerde ne kadar kalacağımız bizim için çok daha önemli. Oradan ne zaman çıkacağımız, ne zaman normal bir hayata geçeceğimizi sorup duracağız. 

Okulumuzu, işimizi, uğraşımızı ne zaman konteyner veya prefabrikten normal işyerine, normal okula, normal uğraşa çevireceğimizi sorup duracağız.

Artık TOKİ’nin yaptığı evin ne zaman teslim edileceğini merak edeceğiz. Bu evlere ne kadar ödeyeceğimiz, nasıl ödeyeceğimizi hesaplayacağız.

Yerinde dönüşüme karar verdiysek, nasıl dönüşeceğimiz, ne kadar kredi çekeceğimizi, ne kadar ödeyeceğimizi, ne kadar taksit vereceğimizi hesaplayacak, sağa soracak, sola soracak, damdan düşeni arayacak, daha uygununu bulan var mı diye bakınıp duracağız.

Ve şimdi geriye dönüp baktığımızda ne kadar kıymetini bilmediğimiz ufak mutluluklarımızın olduğunu görüp, hayıflanacağız. 

Hiç önemsemediğimiz rahatlığı, hiç farkına varmadığımız konforu, hiç dikkat etmediğimiz özgürlüğümüzü, hiç kıymet vermediğimiz kazancımızı. Kazanmayı, kazandığını harcamayı hediye almayı, hediye vermeyi, birini veya birilerini mutlu etmeyi. Bir şeye sahip olmayı ve o sahip olduklarımızla birlikte başımızı sokacağımız bir evimizin olmasını…

Belki ileride bir gün, bugünlere dönüp baktığımızda ise “Evet, çok zor günler geçirdik. Çok acı çektik. Çok sıkıntıyla boğuştuk. Ülkenin dört bir yanına dağıldık, her türlü zorluğa katlandık ama bakın, hepsi geçti.” diyeceğiz.

Ama bir şeyi hiç unutmayacağız; 6 Şubat sabahını, bizi bizden alan saat olan 04:17’yi…

Bir de o zor günümüzde yanımızda olanları ve o gün bizden kaçanları…

Çok canımız gitti, hepsinin mekânı cennet olsun, yattıkları yer nur olsun; kalanlarımız sağ olsun!

Bugün taziyemiz var; siz sağ olun, dostlar sağ olsun…