Cengiz İnci


İslam Dünyasında Maddiyatın Maneviyatı Tüketme Süreci

Burada bu vahimiyetin giderilmesi için öncelikle İslam âleminde bir birlikteliğin sağlanması gerekmektedir.


İslam medeniyetinin gelişim sürecini gözlemlediğimizde Hz. Muhammed’in (S.a.v) vefatından sonraki dönemi itibariyle Yahudilerin ve müşriklerin yaptıklarından etkilenen Müslümanların birbirleriyle didişmelerini görmekteyiz. Peygamberimiz hayatayken en tehlikeli ve zelil iftiranın Ifk olayından hareketle ayrışmanın tehlikesini incelemeye başlarsak olayların geldiği vahim durumu ciddiyetini ve vahimiyetini idrak edebiliriz.

İkinci önemli ayrışma Cemal olayıdır ki bir tarafta HZ. Aişe validemiz öbür tarafta Hz. Ali bu durumu değerlendiren münafık, müşrik ve Yahudilerin sinsi planlarını fark edemeyen ya da  fark edip engellemeyen Müminlerin arabuluculuk görevini üstlen (Hakemler)l olayların dallanıp budaklanmasına çanak tutmuşlardır. Bu durumda düşünce ve amel dünyasının kısırlığını aşılama ve dünya menfaatini basitleştirme metodunu öğrenemediğimiz zaman olayların seyri değişecek ve İslam alemi bölünüp, parçalanıp ve farklı mecralara kaymasını gözlemlemekteyiz. 

Bu kısır çekişmelerin serencamı gönümüzde halen etkisini korumaktadır ve kısır döngüyü düşünce dünyamızda, iç dünyamıza yönelip İslam tarihindeki kısır olayları inceleyerek Müslümanların içine girdikleri gidişattan neden çıkamadıklarını izahı daha da netleşecektir.

Bu girdapların en başında (Ker bela )vakası gelmektedir ki halen kanayan bir yaramızdır. Hz. Hüseyin’in hunharca ve canice şehit edilmesinin etkilerinin günümüzde İran, Irak ve Suriye’deki savaşların ana nedenidir. Aslında bu menfur olayın başlangıcı yukarıda da değindiğimiz hakem olayına dayandırdığımızda olayların sebepleri ve sonuçlarının ne kadar vahim olduğunu görebiliriz/anlayabiliriz. Düşünce yetimizi kaybedince içinde çıkılamayacak olayların ardı ardına sıralanması kaçınılmaz olduğunu ve neticelerin bölünmelerle birlikte bir çok Müslümanın ölmesine sebebiyet verdiğini görmekteyiz ve olayların giriftliği Batılılarca ateşlenmektedir.

Bu olayın benzeri bir olay daha vardır ki birçoğumuz tarafından bilinmemektedir ve iyi ki de bilinmiyor. İslam tarihinde Harre vakası diye zuhur eden olay en az ker bela kadar sıkıntılı bir konudur ve ker belanın devamıdır ve sıkıntılı kısır döngün devam ettiğini üzülerek tarihi süreçte okumaktayız/görmekteyiz. Harre vakası   Emeviler döneminde  Yezid bin Muaviye saltanatında vuku olmuş ve  olayın sonunda Ensar ve Muhacirlerden

( Kureyşten)birçok  sahibi ve hafızın(Fikir, şükür ve zikir adamının)Müslümanın şehit edilmesine / katledilmesine neden olmuştur ki en sıkıntılı/üzücü ve İslam dünyasını sıkıntılara sürükleyen taraflarından biri de Mescid i  Nebivi’de cemaatle namaz kılınamayan üç günden birisi olmuştur yani Peygamberde ayrı koskoca üç gün. Bu olayların izahatının yapılması çok güç ve içinde çıkılması ise imkansızdır.

Bu tür hadiseler gösteriyor ki Ümmet bilincinin sekteye uğratılması/yok edilmesine kadar götürecek tehlikeli ve sıkıntılı oyunlar, olaylar ve yok olmalara varılacak derecededir. Bu olayların sürecini izlediğimiz zaman İslam âleminde kan, gözyaşı, açlık, sefalet ve içinde çıkılamayan bir süreç, mücadele ve savaşların yıkımlarını gözlemlemekteyiz ve olayların giderek artığına üzülerek şahit olmaktayız. Bu üzücü olayların/ tabloların bitirilmesi, sonlandırılabilmesi için Ümmet bilinci oluşturulması bir zorunluluk arz etmektedir. Bu kültürel fonksiyonların bileşenlerini bir araya getirebilmek için de Enderun/ Medrese vari bir eğitim sistemi geliştirilmeli ve İslam kardeşliği bilinci/kültürü oluşturulması gerekmektedir ve lider bir ülkenin olması elzemdir. (Osmanlı benzeri).

İşte burada bu bilinci oluşturabilmek için toplumsal yapıların/kültürlerin incelendiğinde çok vahim durumların olduğu gözlenmektedir ve yukarıda da defalarca ifade ettiğimiz olayların yansımalarını günümüz Müslümanların ayrıştırmasına engel olacak durumların izahatının yapılmasını sağlayacak fikir adamlarını yetiştirilmesi son derece önemlidir.

Burada bu vahimiyetin giderilmesi için öncelikle İslam âleminde bir birlikteliğin sağlanması gerekmektedir.

Batılılar burada da devreye girerek hakem ve hakemlerin çılgınca fikirlerinin çok uluslu şirketlerin devletleri yönettiğini /yönlendirdiğini ve insan ırkını kontrol altına alarak yaratıcıya (Allah’a)karşı verdikleri mücadelede bizleri yani (İnanları) her durumda ve coğrafyada denek olarak kullandıklarını farkına varmalıyız yoksa bizler ne Allah’ı dinliyoruz ne de Peygambere inanıyoruz gibi vahim durumlarla karşılaşma durumunda kalabiliriz.

Farkın farkındalığına oluşması için Batılı çok uluslu şirketler robot, makine, makineleşmek ve en önemlisi dikkat ederseniz insanlara İNSANSIZ sözcüğü anlamlandırarak bilinçli bir şekilde insanlara dikte edilmeye başlanıldığını gözlemlemekteyiz ve insansız araçlar/makinalar üreterek dinsizliği din haline getirinceye kadar davalarını etkin bir şekilde sürdüreceklerdir.

Mücadele azmimizi sürdürebilmemiz için samimi, inançlı, bilinçli bir gençliğin yetiştirilmesi ve bu soytarılardan soyutlanması/izole edilmesidir.

Yoksa yakın gelecekte cinsiyetsiz, kimliksiz, sorumsuz ve en önemlisi insansız bir neslin oluşması kaçınılmaz olacaktır.

Ancak bizler asla pes etmeyeceğiz, mücadeleye devam edeceğiz ve her alanda savaşmaktan asla çekinmeyeceğiz.