İki Kıssa Bir Hisse
İki Kıssa Bir Hisse
Bir zamanlar Valilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi varmış. Bu bahçe rengârenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefa yeriymiş.
Bir gün vali, bu bahçeye gelmiş. Vali, Bahçede çalışan bahçıvanın karısını gözüne kestirmiş. Bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya göndermiş. Bu arada kadına da demiş ki;
“Bahçenin tüm kapılarını kapat. Hiç bir kapı açık kalmasın!”
Kadın, akıllı ve namuslu kadınmış. Valinin kendisine bakışından ve tavrından kötü niyet taşıdığını anlamış. Gidip bir ağacın arkasına saklanmış ve biraz zaman geçtikten sonra gelip demiş ki:
“Kapıları kapattım. Yalnız bir tanesi açık kaldı. Onu kapatmaya bir türlü gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum.”
Vali:
“O, hangi kapıdır?”
Kadın:
“Bu kapı, Allahû Teâlâ’nın (Basar) sıfatıyla bizi gördüğü kapıdır.”
Vali, bu sözü duyunca, yüzü kızarmış, çok pişman olup, içinden geçirdiği şeylerden dolayı hemen tövbe etmiş. Bir daha aklına böyle kötülükler getirmemek için, Allah’ın sevgili kullarından birinin bulunduğu yere gidip, onun sohbetinde kendini yetiştirmiş.
Allah’tan korkan, O’nun bizi her zaman gördüğünü bilen ve bu yüzden haram işlemekten, günaha girmekten korkan insanların sayısının artması konusunda sürekli dua etmeliyiz. Tabi başta da biz öyle olmalıyız.
Çünkü Allah’tan korkmayan biri kuldan da utanmaz.
Kuldan utanmayınca onda ne ar kalır ne de hayâ. Dolayısıyla da ondan her türlü zarar gelebileceği gibi, ne zaman ne yapacağını kendisi bile kestiremez.
Tabi haliyle de haddini bilmez. Eh, haddini bilmeyince de kendisini de bilmez.
Sözü başka bir kıssa ile bitirelim:
Kendini beğenen bir fare ve arkadaşlarını kırmak istemeyen bir deve günlerden bir gün arkadaş olmuş. Fare devenin bu huyunu bildiği için onun yularını eline almış. O önde deve arkada yol almışlar. Onları görenler şaşkınlıklarını saklayamamışlar: Yuları farenin elinde olan koskocaman bir deve!..
Deve fareyi kırmamak için itiraz etmeden onun arkasından yürüyormuş. Fare ise kocaman bir deveye aklınca üstünlük sağladığını düşünüyor, kendini beğeniyor ve “Ben ne yiğit, kuvvetli biriymişim. Koskoca deveyi yularından tutmuş sürüklüyorum” diyormuş.
Farenin bu kendini bilmez hali devenin dikkatini çekmiş. Farenin çevreye caka satarak yürüyüşüne sinirlenmiş ve ona güzel bir ders vermek istemiş.
Fare önde deve arkada bir ırmağın kenarına varmışlar. Fare ırmağı görünce durmuş.
Deve onun duraklayışına karşı:
“Ey, dağlarda ovalarda önümde yürüyüp bana yol gösteren yiğit fare. Sen benim yol göstericimsin. Yürü ki ben de arkandan geleyim demiş.”
Bunun üzerine fare;
“Bu ırmak çok büyük, boğulmaktan korkuyorum” diye cevap vermiş.
Deve ırmağın derinliğini fareye göstermek için suya girmiş. Sular devenin ancak dizine kadar geliyormuş. Deve fareye;
“Su ancak diz boyunda. Neden bu kadar korktun?” demiş.
Fare cevap vermiş:
“Dizden dize fark var. Senin için karınca, bizim için bir canavar, ejderhadır. Senin için diz boyu olan su benim boyumu yüz kere aşar.”
Bunun üzerine deve;
“Öyleyse, bir daha küstahlık edip, kendini üstün görme. Haddini, yerini bil! Kendin gibi farelerle boy ölçüş, develerle, devlerle yarışma!”
****
Birazcık düşünün, çevrenizde böyle kendini bilmezlerden ne kadar çok var, öyle değil mi?