Hamza Çelenk


Geçmişin İzi

Sultanların zalimliği, alimlerin ıstırabı, avamın hoyratlığı ile ilgili derin izler vardır her kayada, her nehirde ve dümdüz ovalarda.


Ben bu ağıdı tanırım, binlerce yıldır bu coğrafyada yankılanır. Yankılandığı her kayada, her nehirde, her ovada değip geçtiği yerlerin izi durur. Kimi zaman moğolların barbarlığından izler taşır, kimi zaman onlara yapılan barbarlığın izlerini bize gösterir. Bu izlerde hoyrat misafirler, civanmert ev sahipleri çokça okunur.

Sultanların zalimliği, alimlerin ıstırabı, avamın hoyratlığı ile ilgili derin izler vardır her kayada, her nehirde ve dümdüz ovalarda. 

Medeniyetin, civanmertliğin, bilgeliğin mekânı da oldu buralar. Bilge Suhreverdi'den, bilgileri koruyan Ebul Fida'dan, Selehaddin'den, Lukianus'tan, Zozamis'ten kalan güzel kokular da çağlardan süzülerek günümüze yayılır. 

Sular ve dağlar burada acıyı ve sevinci sürükleyip götürmez. Yüzyıllara; bir ozanın sesi ile, bir hattadın kalemi ile, bir genç kızın yüzüne işlenen nakış ile ses olur.

Bilgelik piri faninin yüzünün kırışıklığına düşer.

"Su, akarını bulur" derdi ya eskiler. Akarını arayan su Cendere'den geçip Fırat'ın bağrında bir türkü olur. Yüreği yaran ve arşa yükselen Davudi bir ses Kahta Çayi'nda türküye eşlik eder.

Derin bentlere gömülür türkü. Oradan geçip de yüreğinde sevdayı ve merhameti taşıyanlar hâlâ suların derinliğinden arşa yükselen bu ağıdı dengbej Kör Gaffar'ın dili ile karışık duyar. Sevdadan, merhametten ve bilgelikten iz taşımayanlar ise insanı, doğayı ve bilgeliği yakıp savuracakları büyük ateşler yakar. Oysa bilmezler yaķılarak külü savrulan her sevda, her bilgelik ve her merhamet tohum olarak yeniden dağda, nehirde ve ovada filizlenmeye devam eder.