Güncel

“İnsan Hakları Bir Bütündür”

İHD’den İnsan Hakları Yürüyüşü

“İnsan Hakları Bir Bütündür”

 

İHD tarafından düzenlenen 10 Aralık İnsan Hakları Yürüyüşünde “İnsan Hakları Dokunulamaz, Devredilemez Ve Ertelenemez Bir Bütündür Ve Evrenseldir! Dendi.

İHD Adıyaman Şube Başkanı Osman Süzen, yürüyüş sonrası yaptığı açıklamada, “Bugün, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler (BM)  tarafından kabul edilişinin 66. yıldönümü. 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen Evrensel Bildirge’nin başlangıç bölümünde insanlık ailesinin bütün üyeleri için eşit, bölünemez ve devredilmez hakların tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu, eğer hakları korunamıyor ise herkesin zulüm ve baskıya karşı son çare olarak direnme hakkına başvurmak zorunda kalabileceği belirtilmiştir. Buna karşın günümüzde Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır.” dedi.

Süzen, “Bugün dünyanın hemen her yerinde halklar ve toplumlar, Devletler tarafından uygulanan politikaların insan hakları değerlerinde yarattığı aşınmaya karşı direnme haklarını kullanarak insan hakları ve değerlerini korumak için etkili bir şekilde mücadele ediyorlar.  Bu bağlamda 2014 yılında gerek Türkiye’de gerekse de Ortadoğu’da barış için mücadele edildiğine, zulüm ve baskıya karşı ise aktif direnme hakkının kullanıldığına tanıklık ediyoruz.  Dünyada ve Türkiye’de tüm baskılara karşın sokaklara çıkan, örgütlenen, yaşam alanlarını korumaya çalışan insanlar direnmeye, başka bir yaşam mümkün demeye çalışırken, dünyanın her yanında otoriter rejimler polis şiddetiyle bu direnci kontrol etmeye ve bastırmaya çalışıyorlar.  Yıl boyunca dünyanın pek çok yerinde yine askeri darbeler, iç çatışmalar, savaşlar ve işgaller nedeniyle başta yaşam hakkı, işkence yasağı ihlali, soykırımlar ve kitlesel göçler olmak üzere çok ağır insan hakları ihlalleri yaşanmıştır. Bu hak ihlallerinin yoğunluğu ve yaygınlığı bakımında bölgemiz Ortadoğu, bilhassa da komşumuz Suriye öne çıkmaktadır. Özellikle IŞİD gibi çağdışı silahlı örgütlerin Şengal, Ninova ve Rojava’ya yönelik saldırıları sonucu Ortadoğu’nun kadim halklarının maruz kaldıkları soykırım tehlikesi ile Ukrayna’da yaşanan iç savaş 2014 yılına damgasını vurmuştur.    Maalesef 2014, ülkemizde de ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir yıl olmuştur. İnsan hakları ihlallerinde görülen tüm çeşitliliğe ve yoğunluğa karşın başta maden ocaklarında olmak üzere yaşanan iş kazaları/cinayetleri, Suriye ve Ortadoğu’da sürmekte olan savaş nedeniyle yaşanan kitlesel göçler ve sığınmacı sorunları, Kobanê direnişi ve bu direnişi sahiplenmeye çalışan toplumsal kesimlere yönelik gösterilere müdahale sırasında yaşanan polis şiddeti bu yılın öne çıkan insan hakları sorunları olmuştur. Son yıllarda kamu idaresinin daha da artan biçimde güvenlik politikalarına ve polis şiddetine dayandırılması Türkiye’nin süreklilik arz eden temel insan hakları sorunu haline gelmiştir. Hal böyle iken yeni güvenlik paketlerinin çıkarılması ya da TBMM ye sunulması  demokrasinin geleceği açısından kaygı vericidir.” dedi.

Süzen, “2014 yılında büyük ölçüde ihlal edilen hak hak kategorilerine baktığımızda; -yaşam hakkının olarak:  1 Ocak -10 aralık tarihleri arasında toplam 5 kişi gözaltında yaşamını yitirmiştir.

Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 39 kişi yaşamını yitirmiş, Zorunlu askerlik hizmetini yaparken 35 kişi şüpheli biçimde yaşamını yitirmiştir

İşkence, hala ülkemizdeki insan hakları ihlalleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Güvenlik güçlerinin gözetim ve denetimi altındaki yerlerde, gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde, askeri kışlalarda işkence halen devam etmektedir. Ayrıca, en uç örneğini 6-7 Ekim Kobanê Protestoları sırasında gördüğümüz toplantı ve gösterilere yönelik kolluk güçlerinin aşırı/ölçüsüz/orantısız müdahalesiyle işkence ve diğer kötü muamele fiilleri sokakta,  açık alanda da yapılır hale gelmiştir

2014 yılında düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ciddi ihlaller olmuş, özellikle siyasal iktidarın basın üzerindeki baskı ve kontrolü kaygı verici boyuta ulaşmıştır

Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri 2014 yılında da karşılığını bulamamıştır

2014 yılında yapılan yerel seçimlerde seçim öncesi HDP ve BDP’ye yönelik linç teşebbüsleri sonucu çok sayıda hak ihlali yaşanmış, bunun yanı sıra partilerin asgari düzeyde seçim propagandası yapmaları engellenmeye çalışılmıştır.seçim barajı ciddi bir sorun olarak hala ortada durmaktadır

2014 de bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlallerin ve kısıtlamaların olağan üstü bir şekilde yaşandığı bir yıl olmuştur. Kolluk güçlerinin bu yıl içinde de barışçıl gösterilerde basınçlı su plastik mermi, kimyasal silah/gösteri kontrol ajanları ve hatta ateşli silahlar kullanarak aşırı/ölçüsüz/orantısız güç ve şiddete başvurmuştur.Bunun sonucu olarak bir çok yurttaşımız yaşamını yitirmiş ve yaralanmıştır.

2014 yılında da esnek üretim, güvencesiz çalışma, taşeronlaştırma ve performans gibi uygulamalar yoluyla emekçilerin ağır ve acımasız çalışma koşulları devam etmiştir. Özellikle esnek çalışma modeli ile birlikte getirilen “bireysel sözleşme” modeli de modern köleliğin aldığı son biçimdir. Ancak 2014 yılı özellikle madenlerde yaşanan toplu iş cinayetleriyle tarihe geçecek kara bir yıl olmuştur. 1723 işçi yaşamını yitirmiştir.

2014 yılı Suriye’de yaşanan savaş nedeni ile Türkiye yoğun bir şekilde sığınmacıların gelişine tanıklık etmiştir.

Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınanların sayısı 2 milyonu geçmiştir. Yanısıra; Türkiye’de barış ve çözüm süreci ilerletilmeye çalışılırken, Suriye Kürdistanı olarak bilinen Rojava’da oluşturulan özerk yönetimleri tanımadığını ve bunlara karşı çeteci IŞİD gibi köktendinci grupları destekleyen Türkiye’nin bu tutumu tam bir çelişki oluşturmaktadır. Bu tutum Türkiye’de devam eden barış sürecini de zora koşmaktadır. Öte yandan Şengal, Ninova ve Kobane’ye yönelik IŞİD saldırıları nedeniyle halkların ağır bir soykırım tehdidi altında kalması büyük bir insani trajediye yol açmıştır. Çadır kentlerde toplanan yüzbinlerce sivil, yaşlı, kadın ve çocuk ağır kış koşullarında büyük bir yaşam kavgası vermektedir Bu noktada  IŞİT saldırılarından kaçarak ilimize gelen ve  devlet yetkililerinin sayısını yaklaşık 1350 olarak verdiği Kobané’li geçiçi sığınmacıların sayısı derneğimizce sahada ve halk tarafından kurulan yardım çadırlarındaki bilgiler ışığında yaptığı tespitlere göre yaklaşık yedi bindir. Yaklaşık 80 günü aşkın bir süreden  beri ilimizde halk tarafından kurulan yardım çadırlarının topladığı yardımlarla iaşeleri, yakıtları ve barınma yerleri imkanlar ölçüsünde karşılanan bu insanlara maalesef devlet tarafından bu güne kadar acil hastaların sağlık kuruluşlarına zorunlu başvurusu dışında herhangi bir yardım yapılmamaktadır. Yardımlar halk tarafından kurulan yardım platformları sayesinde yapılmaktadır. Ancak Yardım eden halkın yardım yapacak gücü tükenmiştir. Arazide, sağlıksız barınma yerlerinde yaşamakta olan bu konuklarımız hayati tehlike ile karşı karşıyadır. Bidirgenin kabul edilişinin 66. Yılında buradan devlet yetkilerine sesleniyorum Bu sığınmacıların beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçları artık karşılanmaktan çıkmıoştır.. Bu nedenle ilimizdeki Kobané’li sığınmacıların  hayatları, sağlıkları risk altındadır. Çocuklar, yaşlılar çok kötü, sağlıksız koşullar altında yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Yaşamak için topraklarından kaçan bu insanlar ilimizde başka bir şekilde yaşama mücadelesi vermektedirler. Bu nedenle bir an önce bu insanları görmezden gelen politikadan vazgeçilmeli, temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi genel sorununun en önemli halkası olan Kürt Sorunudur. 2014 yılı Kürt sorunun barışçı yollardan çözümüne yönelik çabaların durağanlaştığı, yerinde saydığı bir yıl olmuştur. Özellikle hükümet tarafının çabalarının beklentilerin altında kalması, hatta süreci tek taraflı olarak kontrol altında tutma isteği, süreci hukuksal bir zemine oturtacak bir yasal düzenleme yapılsa da içinin yeterince doldurulmaması süreçte ciddi bir tıkanmaya yol açmıştır.

Bütün bu hak ihlalleri karşısında Sergilemeye çalıştığımız bu tablonun kader olmaktan çıkması ve değişmesi için yıllardır dile getirdiğimiz asgari talepleri bir kez daha yinelemek istiyoruz. Bildirgede teminat altına alınan hak ve özgürlükler hayata geçirilmeli, ihlallerin kaynağını teşkil eden anti demokratik mevzuat başta darbe anayasası olmak üzere, terörle mücadele yasası kaldırılmalıdır. Bu bakımdan temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi esas olmalı; özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak bu gelişim engellenmemeli; var olan hak ve özgürlüklerden geri adım atılmamalıdır.  Güvenlik paketinden vazgeçilmeli.  Kürt sorununun çözümü için yasal süreç hazırlanmalı, diyalogdan müzakereye geçilmeli ve beklentileri karşılayacak gerçek bir yol temizliği yapacak demokratikleşme süreci yaşanmalıdır. Adil yargılama hakkından, örgütlenme hakkında, tüm hak ve özgürlükler, cezaevi sorunları, hasta mahpuslar, cezasızlık, ayrımcılık gibi tüm sorunları insani, demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir anlayış ile çözecek bir yaklaşım hayata geçirilmelidir.” dedi.

Güne Bakış Haber Merkezi

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu