Faysal Özgür


Ulaşılamama Hakkı

Dünyanın en güzel şeylerinden birisi, hangi saatte olursa olsun herhangi bir müdahale olmadan uyanmaktır. Özellikle sabahları telefon alarmını kurmadan uyanmak her kula nasip değildir.


Dünyanın en güzel şeylerinden birisi, hangi saatte olursa olsun herhangi bir müdahale olmadan uyanmaktır.

Özellikle sabahları telefon alarmını kurmadan uyanmak her kula nasip değildir.

O kadar önemlidir ki zenginlik veya finansal özgürlük göstergesidir bile diyebiliriz.

Meşhur bir soru olan, bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şeyin birisi telefon olsa da, bu cihazın sahibi eliyle, özel hayatımızın çizgilerini ihlal ettiği gerçeğini görmeliyiz.

Bakınız cep telefonu deme ihtiyacı bile görmüyorum çünkü bu cihazlar atasını piyasanın dışına itti, teknoloji çöplüğüne attı.

Bu arkadaşın hayatımızda olmadığı dönemlerde tabi ki yaşam devam ediyordu.

Piyasa dediğimiz şey bu kadar hızlı olmasa da yine vardı.

İnsanların görüşmek için biri birine zaman ayırması gerekiyordu.

Şimdiki gibi affedersiniz tuvalete bile giderken ulaşılamama korkusu yoktu insanların.

Devir öyle bir hale geldi ki şu an çalışan kesimin ulaşılamama hakkı diye bir kavram gelişti.

Gecenin bir vakti veya mesai saatleri dışında çalıştığımız kurumun mesajına veya elektronik iletisine dönüş yapmak zorunda mıyız diye düşünmeye başladık.

Devlet kurumları neredeyse whatsapp uygulaması üzerinden yürütülür oldu.

Bunun dışında insanlar biri birine de çok rahat ulaşabileceğini düşünür oldu.

Eskiler gece saat on ve sabah saat on arası çok önemli bir şey yoksa telefon ile aramak ayıptır derdi.

Mesai saatleri dışında veya gecenin bir vakti aranmak kanıksanır oldu ne yazık ki.

Özel hayatlar ile iş hayatları arasındaki sınır kalmadı neredeyse.

İlk olarak 2015 yılında Fransa’da ortaya atılan ‘right to disconnect’ kavramı şu an tüm Avrupa’da konuşulmaya başlandı.

Türkçe meali ulaşılamama hakkı gibi bir şey.

Bu mesajlara cevap vermezseniz mahkeme sizi haklı görüyor anladığınız, rahat olun yani.

Benim gibi ulaşılamama hakkınızı kullanmak için sadece telefonunuzu rahatsız etme moduna alın yeter.

Rahatsız etme moduna almak ise biraz zor tabi ki.

Çünkü bu meret öyle bir şey ki seni zengin hissettiriyor, bir yandan da esir alıyor.

Bu sihirli kutunun piyasa fiyatı en pahalı olanı 98 bin lira.

Azcık uğraşsak çoğumuz alabiliriz.

Apple markasının sahibi istese bir milyonluk telefon üretemez mi?

Tabi ki üretebilir ama o zaman kimseye telefon satamaz.

Yoksa bu adamlar o kadar salak değil.

Dillerinden düşürmedikleri eşitliği ne yazık ki sattıkları ürünler üzerinden sağlıyorlar.

Bu telefonun üretiliş mantığı fakirlerin içindeki zenginlik hissini uyandırmak.

Dünyanın en zengini bile istese bu I phone 15 pro max’tan daha pahalı telefon alamaz.

Bunu gören saf köylü nasıl düşünüyor?

Bak benim telefonum ile onun ki aynı yani ben de zenginim.

Öldüğümde mezarda zenginle eşit olmak istemiyorum dünyada da bunu yaşamak istiyorum diyor.

Zengin isem bu telefonu nasıl sessize veya rahatsız etme moduna alayım?

Ben olmasam insanlar bana ulaşamasa evren durur.

Peki zengini nasıl zaptediyor bu firmalar?

Sonuçta onlarda insan!

Madem bu kadar zenginim benim ne farkım var kardeşim fakirlerden, diyor.

İşte burada onlara da, sen benim ürünlerimi kullan sana sponsor olayım diyor yani sus benim işim seninle değil diyor.

Telefon, kıyafet, parfüm, saat efendime söyleyeyim futbolcu veya basketbolcu ise ayakkabısını kullanması karşılığında dünyanın parasını veriyor zenginlere.

Bu çark hep böyle dönmeye devam ediyor, bitmeyen oyun olarak sürüyor.

Zenginlerin dediği ve benim de katıldığım gibi mesele çoğu zaman paradır!

Kusura bakmayın kapatmam lazım:)

Selam ve dua ile…