Ramazan Sayfası


Ramazan Sayfası 23

Bu sayfa Adıyaman İl Müftülüğü tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından yararlanarak hazırlanmıştır.


  ÂYET-İ KERİME

 “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21).

  HADİS-İ ŞERİF

“Evlenme imkânı bulanınız evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur.” (Buhârî, Nikâh, 1, 3)

 

AİLENIN ÖNEMİ 

Aile, birbirinden destek alan, birbirine dayanan ve yaslanan, birini çekince diğeri ayakta kalamayan birden fazla unsurun birlikteliğidir. Aile, hayata gözlerini açtığı anda insanı sarıp sarmalayan, koruyup kollayan, bağrına basan o eşsiz birlikteliğin adıdır. Aile, bu kocaman ve gürültülü dünyada ne yapacağını şaşıran minicik bir bebeğin duyduğu ilk güven, tattığı ilk huzur, yaşadığı ilk mutluluktur. Aile, fedakârlığı, vefayı, ahlâkı ve inancı öğreten en uzun soluklu eğitim yuvasıdır. Kültürünü, geleneğini ve değerlerini ailesinden miras alır insan. Sorumluluğu, adaleti ve onuru ailesinde görür. Duyguları öğrenir, ilk alışkanlıklarını kazanır, ilk çarelerini dener. Velhasıl aile, insanın hayat kaynağıdır. Aileyle “huzur” iklimine kavuşan canlar ve kadın ile erkek arasında Allah tarafından örülen bağlar Kur’ân’da şöyle anlatılır: “Allah’ın varlığının belgelerinden biri de, kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi ve merhamet var etmesidir. Bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21) Sevgili Peygamberimiz de evliliğin kendi sünneti olduğunu ısrarla dile getirir ve gençlere şöyle seslenir: “Evlenme imkânı bulanınız evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur.” (Buhârî, Nikâh, 1-3)

Nikâhla yepyeni haklar ve konumlar elde edilir. Ama kurulan yuvanın huzur içinde devamı için yeni sorumluluklar da yüklenmenin zamanı gelmiştir! Şöyle buyurur Allah Resûlü: “Dikkat edin! Sizin, hanımlarınızın üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakkı vardır.” (Tirmizî, Radâ’, 11) Aile, gelişigüzel ve sıradan bir yaşam alanı değil; Allah’ın rahmeti ile korunan, O’nun bahşettiği çocuklar ile gelişen ve güzelleşen kıymetli bir kurumdur. Aile, toplumun çekirdeği, özü, yapı taşıdır. Aile kurmak sadece iki insanı birleştirmez, aynı zamanda bir toplumu inşa eder. Aile kurmak kadar aile olmak da önemlidir. Aynı çatı altında geceyi geçirmek ya da aynı soy ismi taşımak, aile olmak için yetmez. Aynı duygu ve düşünce dünyasında buluşmak, karşılıklı birbirini dinlemek ve anlamak lazımdır. Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir!” Aile demek, nikâh ve kan bağının çok ötesinde bir duygu ve fikir bağı kurmak demektir. Gönül birliği etmek ve Allah’ın hoşnutluğuna yakışır bir yaşamı paylaşmak demektir. “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.” (Tevbe, 9/71) 

İnsan, bir eşe kavuşunca çocuğu da olsun ister. Neslini sürdürmeyi, anne babalığı tatmayı, yarına izlerinin kalmasını diler. Çocuk, aile olma fikrini ilmek ilmek işler, derinden derine perçinler. Yuvanın merkezine yerleşir ve aile serüvenine yepyeni bir yön verir. Çocuğu olunca bir kadın “anne” olmanın mutluluğunu yaşar. Allah’ın bu kıymetli emanetini şefkatle bağrına basar. Taşıdığı, doğurduğu, doyurduğu küçük canı kendisine tercih eder. Anne ve çocuğu arasında daha ilk günden öyle eşsiz bir bağ kurulur ki, bu bağı zedeleyen her şey, sağlıklı bir insan yetişmesine engel olacak kadar tehlikelidir. Bu yüzden Peygamberimiz (sav) şöyle uyarır: “Anne ile evladının arasını ayıranın, Allah da kıyamet günü sevdikleriyle arasını ayırır.” (Tirmizî, Büyû’, 52) Annemizi görünce fedakârlığı ve samimiyeti öğreniriz. “Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar.” deriz. Emeğini tartmadan, sayıp hesaplamadan vermenin adıdır anne. Sınırlamadan, şart koşmadan, kıskanmadan sunulan sevginin adı…

Bir erkek, çocuğu olduğunda “baba” olmanın onurunu yaşar. Ailesinin geçimini sağlamak, onları her türlü kötülükten korumak, çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamak için çalışır çabalar. Peygamberinin müjdesi kulağında çınlar: “Bir kimse sevabını sadece Allah’tan umarak ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için harcama yaptığında, bu onun için sadakadır.” (Buhârî, Îmân, 41) Baba, aynı zamanda ailesindeki her bireyin iyi huylu, sağlıklı, dengeli insanlar olarak topluma katılması için de emek vermelidir. Maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarını da karşılamalı, merhamet eğitimi almış, güzel ahlâkla donanmış, kültürünü ve değerlerini benimsemiş bir nesil yetiştirmelidir. “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 33)

İnsanlar, özellikle de yakın ilişki içinde olan eşler ve çocuklar birbirlerine “mülkiyet bağı” ile değil, “emanet bilinci” ile bağlıdır. Canların yegâne sahibi olan Allah, bizi buluşturarak birbirimize emanet etmiştir. O hâlde eşimize ve çocuklarımıza karşı sorumsuzca, dilediğimiz gibi davranmaya hakkımız yoktur. Zira emanetin sahibi olan Allah, gün gelip hesap soracaktır! Sonuçta insan, “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!”(Tahrîm, 66/6) ayetini sıkça hatırlamak hem kendisini hem de ailesini kötüden ve kötülükten uzak tutmakla sorumludur. Olanca zorluğuna rağmen, hayat imtihanında ailesini göz ardı etmemeli, mutluluğu dışarıda değil evinde aramalıdır. Her iki cihanda mutluluğa talip isek, Tüketen değil besleyen, Zayıflatan değil güçlendiren, Bıktıran değil yaşama sevinci aşılayan, yok sayan değil saygı duyan, İnciten değil değer veren, Huzurlu bir aile hayatı için emek vermeye değer!

 

FETVA

Kimler Fıtır Sadakası Vermekle Yükümlüdür?

Ramazan bayramına kavuşan, temel ihtiyaçlarının ve bir yıllık borçlarının dışında nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bu değerde) mala sahip olan Müslümanlar kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler (Kâsânî, Bedâî’, II, 70, 72).
Ancak fıtır sadakası ile yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın, “artıcı” özellikte olması ve üzerinden “bir kameri yıl” geçmiş olması gerekmez.
Kişi kendisinin ve ergenlik çağına ulaşmamış çocuklarının fitresini vermekle yükümlüdür (Kâsânî, Bedâî’, II, 70). Buna karşılık kişinin ana-babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer yakınları için fitre ödeme zorunluluğu yoktur. (Kâsânî, Bedâî’, II, 70, 72). Fakat vekâletleri olmadığı hâlde bu kişiler için ödeme yapsa geçerli olur.
Şâfiî mezhebine göre ise fıtır sadakası vermek “farzdır” ve bununla yükümlü olmak için nisap miktarı mala sahip olmak şart değildir (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 594). Buna göre temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesine yetecek kadar azığa sahip zengin-fakir her Müslüman fitre ile yükümlüdür (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 594). Ayrıca varlıklı kimsenin Müslüman olan eşi, çocukları, ana-babası ve diğer yakınları için de sadaka-i fıtır vermesi gerekir. (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 595; İbn Rüşd, Bidâye, I, 279-280).