Hikmet Kızıl


Kabir Azabı!

Ben zaten bu dünyada üç tip insanı çok severim; birincisi bana yemek ısmarlayan arkadaş, ikincisi bana çay ısmarlayan arkadaş; üçüncüsü ve en sevdiğim ise; bana hem yemek hem çay ısmarlayan arkadaş tipidir.


Geçen gün Haşim abi arayıp; "Hoca kapıya çık, seni yemeğe götüreceğim" deyince gözlerim yeni doğmuş hilal gibi parladı.

Haşim abi bile gözüme o gün sempatik ve sevimli görünmeye başladı. En olmayacak şey...

Ben zaten bu dünyada üç tip insanı çok severim; birincisi bana yemek ısmarlayan arkadaş, ikincisi bana çay ısmarlayan arkadaş; üçüncüsü ve en sevdiğim ise; bana hem yemek hem çay ısmarlayan arkadaş tipidir.

Allah sayılarını arttırsın.

Haşim abinin arabasına bindik ve yemek yiyeceğimiz mekana geldik.

"Yeni açılmış burası, sana unutamayacağın bir lezzet tattıracağım" deyince Haşim abi, heyecanım haliyle şahikaya tırmandı.

Haşim abi yemekleri söyledi.

Yemekler gelince yemeğin şekli pek estetik bir şeye benzemediğinden biraz duraksadım!

Haşim abi mütereddit baktığımı görünce;

"Hoca şırdan bu, bir başla tadına doymayacak, iki tane daha söyleyeceksin" deyince biraz rahatladım tabi.

Sonuçta Haşim abi gibi insan azmanı ve işkembesine servet yatıran bir adam, yemek konusunda ne kadar kötü bir tercih yapabilirdi ki?

Haşim abinin şırdanı elle yediğini görünce, usulü budur herhalde, diyerek ben de elime alıp şırdandan koca bir ısırık aldım!

Ağzıma giren şeyin kokusu ile vurgun yemiş gibi dengem dağıldı!

Ağzımda koca bir ısırık manda gübresi vardı sanki!

Ama öyle güneşte kurutulmuş, kıvamı yerinde bir kokaryakıt olarak tezek değil ağzımdaki gübre kütlesi!

Mandanın gübresini hemen taze yaptığını ve yere düşer düşmez üstünde dumanı tüterken bir kepçeyle ağzınıza tıkıldığını hayal edin!

Şu an tahayyül edip iğrenip öğürdüğünüz şeyin hayali değil; gerçeğini ağzımda tutuyordum!

Bir süre algılarımın yerine gelmesini bekledim. 

Midemde azgın bir nehir dışarıya fışkırmak için bütün setleri yıkmaya hazır durumda!

Midem, beynim bilumum organlarım, ağzımda duran şeyin kokusu ve tadını tanımlamak için TDK sözlüğünün yetmediği şeyi anlamaya çalışıyor! 

Belki de ben öldüm, diye düşündüm ve günahlarımın bedeli olarak da Haşim abiye uyarak gelip yediğim şey ile kabir azabı çekiyorum!

Allah’ım, kurban olduğum Rabbim! 

Tamam, biraz günahım vardır; ama onca küçük günah için Haşim abiyle yemeğe gelmek ve ağzımdaki ne idüğü belirsiz kimyasal silahla azap çekmek, çok fazla değil mi?

Merhamet et ya rabbül âlemin!

Bunları düşünürken çevik bir hareketle restorandan içeri girip wc yazısını tabelada arayıp bulmam ve midemdeki her şeyi istifra etmem arasında geçen süre ortalama 15 saniye idi!

Elimi yüzümü yıkayıp kafamı lavaboda suyun altında bir süre tuttuktan sonra hayatımın en zorlu 15 saniyesi bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti!

Evet, hayattaydım, ölmemiştim!

Lavaboda çıkıp ağzımı kasadaki bir şişe kolonya ile çalkalayıp iki şişe su ile de dezenfekte ettim!

Ulan Haşim abi!

Sana inanıp yemeğe gelende kabahat!

Ulan Haşim abi, kaynanan evine iki günlüğüne gelip üç ay evden gitmesin inşşşaallahhh!

Ey dış mihrakların, uluslararası emperyalizmin içimizdeki taşeronluğunu yapan mahallenin truva atı Haşim'i!

Yaz günü ishal olursun da boş tuvalet bulama inşallah!

Küçük ayak parmağını sehpaya çarparsın inşallah!

İçimden bildiğim bütün küfürleri, bilumum bedduaları ederek Haşim abi denilen zat-ı işkembe-i kübranın yanına geri geldim!

Bana az önce gerçekleştirdiği kimyasal saldırıyı hiç yapmamış gibi gayet sakin bir şekilde:

"Hoca sen geç gelince dayanamayıp senin tabaktaki şırdanı da yedim, bir tane daha söyleyeyim" dedi.

"Haşim abi buradakiler bitince mezbahaneye gidelim, orada da devam edersin" dedim!

Haşim abi, uranyum ile zenginleştirilmiş elindeki kimyasal silahı ağzına tıkayarak;

"Hoca birkaç tane daha yiyeyim de nereye dersen gideriz" dedi! Dış mihrak Haşim!

Allah'ım, Haşim abiyle arkadaş olmak için ben hangi büyük günahı işlediysem yüz bin kerrre tövbe!