Hikmet Kızıl


Haşim Abi ile Ontolojik Sancılarım!

"Haşim abi sence de modernizm, konfor içinde ruhlarımızı bizden çalmıyor mu, yani bakıyorsun eşya insana hizmet için var; ama insanlar o kadar çok eşya alıyor ki kendisi eşyaya hizmet ediyor! İşte bunun adı taşkınlık!


Haşim abi, hayat bizi fena halde hırpalıyor, bazen elimde sihirli bir değnek olsa bir çok şeyi değiştirirdim hayatta diye düşünüyorum. Hayatımızda çok fazla gereksiz ayrıntı var.

Bilseydim dünyanın keşkelerden kurulduğunu, küçükken ne olmak istiyorsun diye sorduklarında, mutlu olmak istiyorum derdim!

Yoruyor hayat, Haşim abi.

Baksana etrafa Haşim abi, kullandığı sözlerle ve sergilediği davranışlarla tüm motivasyonunuzu alıp götüren ve bizi mutsuzluğa sürükleyen toksik insanlarla dolu her yer.

Sence de çok fazla değil mi Haşim abi!

Gerçi modern zamanlar uydurması sevmediğim bir kaç kelime ve kavram var.

Bunlardan birisi "toksik" kelimesi.

İnsanı ruhundan koparıp metalaştırdıktan sonra onun üzerinden kavramlar uydurdular!

Senin de hayatında var mı böyle toksik şeyler!

"Koksik bilmem ama hocam, kaynanam var, evimiz dar zaten, köyden geliyor, ilk bayrama kadar kalıyor, gitmek bilmiyor, o sayılır mı?

'Madem Ramazan bayramını burada geçirmek nasip oldu, şunun şurasında kurbana ne kaldı' deyip bir de Kurban Bayramını bekliyor!

Kadın Irak 'a üs kurmuş Amerika gibi, sürekli bizde, çok koksik çok"

"Haşim abi, ben de seni ciddiye alıp karşıma almış ontolojik sancılarımı anlatıyorum! 

Allah başka dert vermesin de böyle derin ve felsefi sorunları sana anlatıp sonra da anlattığım her şeyin berhava olması da imtihan, Rabbim günahlarıma kefaret etsin"

"Amin hocam amin, benim kaynanam da öyle, sürekli elinde tespih bana dua mı ediyor beddua mı bilmiyorum; ama kendisi çok koksik bir kadın "

"Koksik değil Haşim abi, toksik toksik! 

Genellikle bizi aşağı çeken, kötü hissettiren ve hatta duygularımızı istismar edebilen bir tutumda olan insanlara deniyor "

"Tamam işte, kaynanam tam da ondan, beni hep aşağıya çekmek istiyor, televizyonun karşısındaki koltuk benimdir evde, işten gelince akşam ajansını izleyeyim diye tam da simetrik olarak yerleştirdim evin baş köşesine, kaynanam gelip o koltuğa kuruluyor akşama kadar sabah programlarını izliyor! Beni de daha aşağıda kalan koltuğa mecbur ediyor!

Bir de anlamadığım şey bu sabah kuşağı programları neden öğleden sonra; hatta akşam ve hatta gece bile devam ediyor!

Sabah kuşağı ise neden, niçin? 

Bak benim de tontolojik sorunlarım varmış hoca!"

"Allah seni ne yapmasın Haşim abi, konuyu nerelere getirdin, tontolojik değil bir kere o, ontolojik!"

"Belki benim sorunum tontolojik! Kaynanam 110 kilo yani tonton, demek ki sorunum tontolojik"

"Haşim abi sen de 146 kilo çıktın en son hatırlatırım! 

Elektronik kantara çıktın da kantar ilk defa " Lütfen teker teker çıkın " dedi! 

Seni kaç kişi sandı sen hesap et! 

Yani sen de pek tüy sıklet sayılmazsın, senin de sorunun tontolojik!"

"Hocam benim kemiklerim iri, ayrıca ben esnaf adamım, marangozum ben, yeri geliyor 50 kilo kalas kereste taşıyorum, güçlü kuvvetli olmam lazım; ama kaynanam öyle mi? 

Kadın ev hanımı; ama kendi evinin değil, bizim evin hanımı! Hanımefendi ekmek elden su gölden, kira Haşimden geçinip gidiyor!"

"Haşim abi sence de modernizm, konfor içinde ruhlarımızı bizden çalmıyor mu, yani bakıyorsun eşya insana hizmet için var; ama insanlar o kadar çok eşya alıyor ki kendisi eşyaya hizmet ediyor! İşte bunun adı taşkınlık! İşte bu yüzden bugün Asya ve Avrupa'da minimalizm yaygınlaşıyor Haşim abi! 

Elin gavuru daha küçük alanlarda, daha az eşyayla ve daha az tüketerek, sahip olduklarını daha etkili bir şekilde kullanmak, ihtiyaçlarından fazlasına yer ve zaman ayırmamak için uğraşıyor."

 

"Hocam yapma allasen, daha çoğu varken biz niye daha azına razı olalım, günde 10 saat çalışıyorum, öğlen yarım ekmek yesem yapabilir miyim?

İki tane zurna dürüm söylüyorum, zor doyuyorum!

Üç çocuk babası, bir kadın kocası, bir de kaynana damadıyım! 

Misal bizim ev 70 metrekare olsa benle kaynanam aynı odaya sığamayız, ev 210 metrekare ona rağmen kaynanam sığmıyor, yani hocam, bu gavur icadı minimalist, koksik, tontolojik şeyleri bırak da rahat rahat yaşayıp rahat rahat ölelim! Ayrıca çayım bitti hocam, bir çay daha ver de içeyim, kuru pastalar kuru kuru gitmiyor "

"Haşim abi o pakette 1.5 kg kuru pasta vardı, hepsini bir bardak çayla mı götürdün?"

"Valla hocam seni anlamıyorum, hem azla yetin diye 1 saattir konferans veriyorsun; hem de bir çayla mı bitirdin diyorsun"

"Haşim abi seni imtihan diye bize yollayan Rabbimin vardır bir bildiği"

"Amin hocam"

"Haşim abi, seninle bir daha böyle derin konulara girersem ağzıma şu zurna dürümler ile vur olur mu?" 

"Nimetle şaka olmaz hocam, nimet yenir 

"Senin hayattaki tek gayen yemek, unutmuşum Haşim abi bağışla"

"Ne demişler hocam can boğazdan gelir. Bir kitapta okumuştum, insanlar ikiye ayrılır diyordu, yemek için yaşayanlar ve yaşamak için yiyenler" Biraz saçma gelmişti bu ayrım; ama demek ki benim de yerim var bu ayrımda" 

Yemeyen yaşamaz, yaşamayan da yemez sonuçta değil mi hocam?"

"Haşim abi, yemek yemekten fırsat bulup kitap okumaya vakit ayırman beni ziyadesiyle duygulandırdı, şu an gözyaşlarımı zor tutuyorum. 

Ayrıca okuduğu şeyleri bu kadar çarpıtıp özümsemiş kaç kişi daha vardır yeryüzünde?"

"Hocam kuru pasta bitti, başka var mı?"

"Yok Haşim abi bitti, minare gölgesi ile davul tozu var, arasına ziftin pekini de koyup getireyim, yanına da çay koyayım da kuru kuru yeme abi"

"Hay Allah razı olsun hocam, getir ne varsa, bu derin düşünceler beni acıktırıyor, midem kazındı vallahi "