Murat Kavak


Bahar korkusu

Bahar korkusu


                                                      Bahar korkusu

Avrupa Birliği, havaların  ısınmasını, baharın gelmesini korkuyla bekliyor. Ilık hava ve deniz suyu, yeni başlayacak bir mülteci akınının habercisinden başka bir şey değil. Ege'nin soğuk suları, kış aylarının göç yolu üzerinde kurduğu doğal engeller, her ne kadar AB ülkelerine bir kaç ay nefes aldırmışsa da, yaklaşan bahar AB'nin iskeletini oluşturan dev ülkelerde endişeye sebep oluyor. Bugünlerde İngiltere’yi Avrupa Birliği'nde tutabilmek için büyük çaba gösteren Birlik, diğer taraftan ekonomik sosyal problemlerle meşgulken aslında gözü doğudan gelecek yeni bir göç dalgasında. Topraklarında iki milyondan fazla mürteci barındırıp, Suriye'deki iç savaştan en çok etkilenen ülke olan Türkiye'nin tutumu son derece önemli hale geldi. Geçen hafta yapılması planlanan ancak Ankara'daki vahşi terör saldırısı sebebiyle ertelenen görüşmenin önümüzdeki hafta yapılması bekleniyor. Geçen yıl bir milyondan fazla bir mürteci akını ile karşı karşıya kalan AB ülkeleri, ikinci dünya savaşından bu yana en ciddi göç sorunu ile karşı karşıya kalmıştı. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk 'AB-Türkiye hareket planı önceliğimizdir,' dedi. AB'nin dili diline, dini dinine benzemeyen, bambaşka kültür ikliminde yetişmiş, eğitim standardı düşük, savaşın psikolojik baskısına maruz kaldığı için depresyon yaşayan bu insanları kendi sosyal devletlerinin kanatları altına almak istememesini doğal karşılamak gerekiyor. Aslında asıl sorulması gereken konu, AB ülkelerinin bu insanlara gösterdiği yaklaşımın, ülkemiz dışında neden başka Müslüman ülkelerce gösterilmediğidir. Bu zavallı insanlar kurtuluşu 5 vakit ezanın okunduğu İslam coğrafyası yerine, neden kilise çanlarının çaldığı AB ülkelerinde aramaktadırlar. İslam ülkeleri dediğimiz nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşan devletlerde, din cami içine hapsedilmiştir. Cami dışında bir çeşit vahşi bir tiyatro oynanmakta, hak hukuk kavramların esamesi   okunmamakta, can güvenliği  gibi bir şeyden söz edilememektedir. Müslüman dünyası, petrol nedeniyle ya aşırı zenginleşmiş, zevke dalmış ülkeler veya savaşlarda birbirini boğazlayan insanlar topluluğuna dönüşmüştür. Bu dinin içinden bu tür insanların nasıl çıkabildiği de ayrı bir tartışma konusudur. Bu fotografa dışardan bakan bir batılının korku duymaması mümkün değildir. Ancak ,bu tablonun oluşmasında, Osmanlı Devleti'nin ardından cetvellerle bu sınırları çizenlerin rolü yok mudur?  Bu köksüz, devlet geleneği olmayan insanları kukla olarak kurdukları devletlerin başına geçiren batı değil midir?  Dünya silah sanayinden milyarlarca dolar kazanan yine bu vahşi kapitalizmin sahiplerinin oturdukları yer batı başkentlerinin gökdelenleri olmadığını kim iddia edebilir.? Batı yüzyıl sonra kendi yarattığı canavarla yüzleşmektedir. Bu öylesine derin bir korkudur ki bahar sevincini bile bastırmaktadır.