Şehri Kamyonlara Yükleyip, Anılardan Tepeler Yaptılar
Önce ses vardı onunla beraber imkansızlık ama gelecek yardım için ümit de... Yaşama dair inanç dinçti.
Sonra ekipler geldi, teçhizatları yoktu. Umut yerini kederli bir bekleyişe bıraktı. Ve o dinç olan umut yitip gitmeye başlamıştı saat kadranları arasında. Akrep ve yelkovanın yarışı arasında her an canlarımızı kaybettik.
Daha sonra yaşamdan umudunu kesenler yakınlarının soğuk bedenlerine ulaşmak için yalvardılar bu sefer kurtarıcılara. Umuttan artık eser kalmamıştı.
Yaşatmak için çırpınanlar, ölülerine kavuştuğu için şükür ettiler binlerce kez.
Ayağı taşa değmesin diye dua ettiğiniz, üşümesin diye üstünü örttüğünüz birinin bu defa üstünü toprakla örtebilmiş olanın şükrünü bildiniz mi? Sadece hep şükürle büyütülüp şükürle avutulmuş nesiller olduğumuz için değil ama...
Kayıp yakınının bedenine halen ulaşamayanlar vardı. Eşinin, oğlunun, kızının, annesin, babasının ve kardeşinin bedeninden bir parça bulamayanlar oldu.
Enkaz adı altında kamyonlarla yüzlerce beden taşındı kentin yeni tepelerine. Memleketi memleket yapan içinde yaşayan sevdikleriydi belki herkes için artık toprağına tohum gibi serpiştirilmiş canlarımız.
Enkaz neydi? Sözlükte yıkıntı, döküntü, çöküntü. Değilmiş. Anılar, hatıralar, yitip giden hayaller, canlarmış. Ama üç, beş, on değil binlerce kamyon.
Kamyonlarca hüzün..
Şehrin yollarında pes peşe kamyonlar değil onlar gözlerinden peş peşe akan yaşlar...